6 Eylül 2011 Salı

Aşk ve Farkındalık


Sadece iki yol vardır: Ya farkında olursun, sonrasında aşk bir gölge gibi takip eder. Ya da öylesine âşık hale geleceksin ki farkındalık kendiliğinden ortaya çıkacak. Onlar aynı madalyonun iki yüzüdür.


Diğer tarafıyla ilgili olarak endişe duymana gerek yok; sadece bir tarafa tutunmaya devam et ve diğer taraf kaçamaz! Diğer taraf gelmek zorundadır. Ve sevginin yolu daha kolay, daha güllerle kaplıdır, masumdur, basittir.


Farkındalık yolu, biraz daha çetindir. Sevemeyenler için farkındalık yolunu öneririm. Sevemeyen insanlar vardır; onların kalpleri taşlaşmıştır. Onların yetiştirilme tarzı, onların kültürü, onların toplumu sevme kapasitelerini öldürmüştür. Çünkü tüm bu dünya aşk tarafından yönetilmiyor, o kurnazlık tarafından yönetiliyor. Bu dünyada başarılı olmak için sevmeye ihtiyacın yok, sert bir kalbe ve keskin bir zihne ihtiyacın var. Aslında kalbe hiç ihtiyacın yok.


Bu dünyada kalp insanları ezilir, sömürülür, baskı uygulanır. Bu dünya kurnaz tarafından, cingöz tarafından, kalpsiz ve zalim tarafından yönetilir. Bu toplum her çocuğun kalbini yitireceği şekilde yönetilmektedir. Ve enerji doğrudan kafaya akmaya başlar. Kalp ihmal edilir.


Tibet’ten çok eski bir mesel duymuştum. Başlangıçta, kalp bedenin tam orta kısmındaymış. Ancak sürekli olarak yan tarafa, yoldan çekilmesi için itilmekten artık o bedenin ortasında değildir. Artık zavallı şey yolun kenarında beklemektedir. —“Eğer bir gün bana ihtiyacın olursa buradayım”— ancak o hiçbir besin, hiçbir teşvik alamaz. Onun yerine o her türden kötülenmeye maruz kalır.


Eğer bir şey yaparsan ve “Onu yaptım çünkü içimden öyle geldi” dersen herkes sana gülecektir: “İçinden gelmek mi? Sen aklını mı kaçırdın? Nedenini, onu yapmaktaki mantığını söyle. Bir şey yapmak için hissetmek bir sebep değildir.”


Âşık bile olsan neden âşık olduğunla ilgili sebepler bulmak zorundasın: Kadının burnu güzel, onun gözlerinde çok büyük bir derinlik var, bedeni çok orantılı diye. Bunlar sebepler değildir. Tüm bu sebepleri hesap makinende üst üste koyup bu kadının âşık olmaya değer olup olmadığını hesaplamazsın: “Bu kadına âşık ol; tam olarak doğru uzunlukta burun, doğru türden saç, doğru renk, doğru oranda beden. Daha fazla ne isteyebilirsin?” Ancak hiç kimse bu şekilde âşık olmaz, sen âşık olursun. Sonrasında etrafındaki ahmakları bir aptal olmadığın konusunda tatmin etmek için her şeyi hesap etmişsindir ve ancak ondan sonra adım atmışsındır. O mantıklı, açıklanabilir, rasyonel bir adımdır.


Hiç kimse kalbi dinlemez.


Ve zihin o kadar gevezedir ki, o kadar hiç durmaksızın gevezelik yapmaktadır ki
—vır vır vır vır— kalp arada bir, bir şey söylese bile o asla sana ulaşmaz. O ulaşamaz. Kafanın içindeki Pazaryeri, o kadar çok vızıldar ki bu kalp için imkânsızdır. Yavaşça kalp herhangi bir şey söylemekten vazgeçer. Yeniden ve yeniden duyulmayarak yeniden ve yeniden ihmal edilerek sessizleşir.


Kafa şovunu toplumun içerisinde yapar; aksi takdirde biz tamamıyla farklı bir dünyada yaşardık. Daha sevgi dolu, daha az nefret, daha az savaş, nükleer savaş olasılığı olmaksızın. Kalp asla herhangi bir yok edici teknolojinin gelişmesini desteklemezdi. Kalp hiçbir zaman ölümün hizmetinde olmaz. O yaşamdır: O yaşam için atar, o hayat için titreşir.


Toplumun tüm bu koşullanması yüzünden farkındalık yöntemi seçilmek zorundadır. Çünkü farkındalık son derece mantıklı görünür. Ancak sevebilirsen uzun, çetin bir yoldan gereksiz bir şekilde gitmene gerek yoktur. Aşk en kestirme, en doğal yoldur; o kadar kolaydır ki küçük bir çocuk için bile mümkündür. Onun bir eğitime ihtiyacı yoktur. Eğer o başkaları tarafından bozulmadıysa sen o nitelikle doğdun. Ancak aşk saf olmalıdır, o kirlenmemiş olmalıdır.


İngilizcedeki “Love” (Aşk) sözcüğünün Sanskritçe’deki çok çirkin bir kökten geldiğini bilmek seni şaşırtacaktır. O lobh’dan gelir. Lobh “açgözlülük” demektir.


Ve sıradan aşk söz konusu olduğunda bu bir tür açgözlülüktür. Bu yüzden paraya âşık olan, evlerine âşık olan insanlar vardır; şuna ya da buna âşık insanlar vardır. Hatta onlar bir kadını ya da bir erkeği sevseler bile bu basitçe onların açgözlülüğüdür. Onlar güzel olan her şeye sahip olmak isterler. Bu bir güç oyunudur. Bu yüzden sen sürekli olarak kavga eden âşıklar göreceksin. Her ikisinin de utanç duyacağı kadar ıvır zıvır konular hakkında kavga ederler: “Ne için biz sürekli kavga halindeyiz?” Sakin anlarında, tek başlarına kaldıklarında merak ederler. “Beni kötü ruhlar mı ele geçiriyor? Öylesine anlamsız, öylesine ıvır zıvır!” Ancak bu ıvır zıvırla alakalı bir şey değildir. Bu kimin güce sahip olduğuyla, kimin baskın olduğuyla, kimin sesinin duyulduğuyla alakalı bir şeydir.


Aşk böylesi koşullarda var olamaz.

OSHO

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder