16 Kasım 2012 Cuma

Sevgi içimizde tabi ya neremizde?

Rivayetlere göre beynimizin % 1ini yada 3ünü ama taş çatlasın en fazla 10'unu kullandığımız söylenir durur, kimse de sormaz peki kardeşim geri kalanı nerede? Başımızdaki boşluğu doldurmak için mi? 
Beynimizin kaçta kaçını kullandığımız değil mesele.. 
Asıl mesele kullanıp kullanmadığımız ? ..

6-7 yaşlarında okul hayatımız başlıyor.. Okumayı yazmayı öğreniyoruz.. Ticaret için matematiği öğreniyoruz.. Araba kullanmak için ehliyet almaya gidiyoruz ama iş benyimizi kullanmayı ve geliştirmeyi öğrenmeye geldiğinde kopuyor... Neden? Söyliyim adı bozuk.. "Kişisel gelişim"  Ne oldu nasıl oldu da bu kadar bağnazlaşıp, dalga geçer olduk bilmiyorum... Bi ara Cem Yılmaz dalga geçmişti gerçi "sevgi içimizde" diye o gün bugün herkes tiye aldı saolsun..
Yahu o dedi tamam, o mizah yaptı da siz niye bu kadar ciddiye aldınız.. 
İçimizde değilde ya neremizde? :)

 Evet son günlerde çok fazla ticarete döküldü işler.. Çok fazla sömürmeye çalışanlar türedi. Ama beynin var işte kullan onu..
Çöple samanı ayır!
 Güzelliğine, bakımına önem verdiğin gibi zihnine de bakım yap... Maddi durumunu, arabanı, kıyafetlerini düşündüğün kadar tüm bunlara sahip olmanı sağlayan beynini de düşün.. ( oyun içinde oyun ) Sevgilini eşini dostunu düşünürsün.. Kimle ne yapacağını nasıl konuşacağını, onun nasıl biri olduğunu düşünürsün de iş kendini geliştirmeye geldi mi "ne gerek var" "ben zaten biliyorum"... tamam biliyorsun da bana bir tane burnunun ucunu gören adam göster hadi? 

Arabanı koruma altına alırsın sigortalttırırsın. Sağlığına dikkat etmezsin ama bişey olursa diye sigorta yaptırırsın.. Bilgisayarına virüs bulaşmasın diye koruyucu programlar yüklersin.. Peki ya en değerli ve tek sahip olduğun bedenine zihnine ruhuna ne yaparsın? 
Düşün; kendin için ne yapıyorsun? yeni teknikler öğrenmek neden bu kadar sıkıcı geliyor sana? İşin kolayına mı kaçıyorsun ? Yoksa sen gerçekten herşeyi biliyorsun da biz mi alim demeyip ayıp ediyoruz sana???

"Gelişime karşı koymak ölmeye başlamak demektir.."

Aşağıdaki linkte Kıbrıslı bir adamın kendince bu konularda bir anlatımı var.. buraya kadar okuduysan bi zahmet videoyu da izlersin artık :)

http://www.dailymotion.com/video/xpjhlu_beynimizin-kacta-kacyny-kullanyyoruz-bulent-gardiyanoylu-yayam-nefes-kocu-ve-kuantum-uzmany_shortfilms?start=8#.UKbXzYfdemo



Koşulsuz ve tanımsız sevgimle
Dml

15 Eylül 2012 Cumartesi

Nasıl bu hale geldik ???

  Uzun zamandır beynimizdeki epifiz beziyle ilgili araştırmalar yapıyorum. Bilim adamlarının hala neden tam olarak beynimizin bu noktasını açıklayamadığını aşağıdaki yazıda biraz daha iyi anladım. İlgilenenlere de paylaşmak istedim..

Sevgiler
dml

EPİFİZ BEZİ

Kozalaksı bez, beyin epifizi, 3.göz diye de tanımlanan epifiz bezi, vertebre-omurgalı beyindeki küçük bir endokrin-içsalgı bezidir.Epifiz bezi, uyku-uyanma modülasyon kalıpları,mevsimsel fonksiyonları etkileyen seratoninin türevi olan melatonin hormonu üretir. Epifizin şekli küçük çam kozalağına benzer ve beynin iki yuvarlak talamik lobu arasında, beynin orta yerinde yer alır.

Sır: Onlar sizin BİLMENİZİ neden istemiyor?!

Her bir insanın epifizi ya da üçüncü gözü ruhani alem frekansına aktive olabiliyor ve sizi herşeyi bilen-alim ve tanrısal bir haz yaşamanızı ve etrafınızdaki her şeyle bütünleşip, teklik hissini duymanızı sağlar.Epifiz bezi bir kere meditasyon, yoga ya da çeşitli ezoterik, okült metodlarla uyumlanıp, ayarlandığında, popüler olarak bilinen astral seyahat ya da astral projeksiyon ya da uzaktan seyr şeklinde kişiyi diğer boyutları seyre geçirir.

Daha ileri düzey çalışmalar ve çok eski metodlarla, fiziksel dünyadaki insanların düşüncelerini ve davranışlarını kontrol etmek mümkündür.Evet, biraz garip ama Amerika Birleşik Devletleri, eski Sovyetler Birliği hükümeti ve çeşitli gölge organizasyonlar bu çeşit araştırmaları uzun yıllardır yapmaktalar ve hayal edemeyeceğiniz kadar da başarılı olmuşlardır.

Epifiz bezi, Roma’da katolizmde temsil edilmektedir; epifizi sanatsal olarak çam kozalağı şeklinde resmederler.Eski çağlardaki toplumlarda, özellikle Mısır ve Romalılar epifiz bezinin yararlarını biliyor ve bunu geniş sembolojilerinde göz semboli ile sembolize ediyorlardı.

Epifiz bezi ayrıca Amerikan dolarının arka yüzünde “herşeyi gören göz” şeklinde yer alır ve bu, bireye ya da bireylerden oluşan gruplara epifizlerini kullanmaları ve diğer taraf olan sipiritüel aleme geçmeleri ve fiziksel alemde neler olduğunu, neler düşünüldüğünün hepsini bilip, insanların düşünce ve davranışlarını kontrol etmeleri için bir referans niteliği taşır.

Bu zamana kadar yapılan pek çok araştırma, gecenin belirli saatleri olan gece 1 ile 4 arasında beyinde salgılanan kimyasalların, kişinin derinindeki kaynağa bağlanarak bütünlük, teklik hissine yol açtığı doğrulanmıştır.

Komplo: Epifiz Bezinizi nasıl öldürüyorlar?

1990ların sonlarında, Jennifer Luke adlı bir bilim adamı, sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileri konusunda ilk çalışmaları başlatmıştır. Luke,beynin orta yerinde bulunan epifiz bezinin, florid için bir hedef olduğunu bildirdi.Epifiz bezi,bedendeki kemikler de dahil diğer fiziksel maddelerden daha fazla floridi absorbe etmekte, emmekteydi.

Epifiz bezi tıpkı bir mıknatıs gibi sodyum floridi çeker. Bu da epifizin kireçlenmesine ve bedendeki tüm hormonal işlemin etkin bir şekilde dengelenmesine engel olur.

Daha sonra yapılan çeşitli araştırmalar da sodyum floridin beyindeki en önemli bezde absorbe edildiğini kanıtlamıştır. Sodyum florid, beynimizdeki en önemli salgı bezimize saldırıda bulunmaktaydı.Sodyum florid, yiyeceklerde, içeceklerde, banyolarda,içme sularında bulunur. Sodyum florid, Amerika’daki içme sularının %90′ına konmaktadır. Marketlerde satılan su filtreleri floridi filtre etmez, sadece tersine ozmoz ya da su damıtma ile filtrelenebilir. Bunun en ucuz yolu da bir su tamıtıcısı almaktır.

Sudaki,pepsi, kola, yiyeceklerdeki Sodyum florid gerçek anlamda kitleleri aptallaştırır.Naziler ve Ruslar, konsantrasyon kamplarında kampta bulunanları otoritenin sözünü dinleyen ve otoriteyi sorgulamayan bir hale getirmek için sularına sodyum florid katmışlardır.

Ben bir komplo teoristi değilim ama eğer ruhun tohumunu alırsanız, bu bizi tanrı ve içimizdeki güç ve ruhaniyetin bir olduğu tekliğinden kopartır ve bizleri gizli toplulukların, gölge organizasyonların ve çılgına dönmüş kurumsal dünyanın sıradan köleleri haline getirir.

Yazıma bir alıntı ile son vermek istiyorum…

“Sırf duydunuz diye herhangi bir şeye inanmayın. Sırf pek çokları tarafından konuşuluyor ya da dile getiriliyor diye herhangi bir şeye inanmayın. 
Sırf öğretmenleriniz ya da büyükleriniz dedi diye inanmayın. Geleneklere inanamayın. Çünkü onlar pek çok jenerasyondan beri süregelmekte. Âmâ gözlemler ve analizler sonucunda, bir nedenden dolayı oluşan bir şey tespit edersen ve bu da bir şeye hizmet eder ve birisinin ya da herkesin yararına olursa o zaman kabul et ve bu kabul ettiğini yaşa!”

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Hayata sığamayanlardan mısın sende ?




HAYATA SIĞAMAYANLAR

Onlarla karşılaştığınızda garip, kozmik bir ışık sarar sizi. Neden etkilendiğinizi bilemezsiniz. Yüzleri bir bütündür. Her parça diğerini amansız bir biçimde tamamlar.
Farklılıklarını kader gibi taşıyan bu insanlara tepkiniz, önce hayranlık, sonra öfke, daha sonra çığlık çığlığa kaçma isteğidir. Şaşırmazlar, sizin gibileri çok görmüşlerdir. Onlarla yaşamanın zor olduğunu iyi bilirler. Çünkü, bu dünyaya herhangi bir rolü oynamaya değil, hayatın kendisi olmaya gelmişlerdir.
İnsanlar, sık sık o büyük acılarını anlatmak için onları arar. Dinlemesini iyi bilirler. Kendi yaşamları sanki yoktur. Soluk soluğa başkalarının yaşamlarında koşarlar. Kendilerini doruklarda, yalnızca doruklarda tüketirler. Kişilikleri yoktur. Kişiliğin, kişiliksizlik olduğu bilincindedirler. Bu nedenle onları,sevdiğiniz her şeye benzetebilirsiniz; anne, sevgili, gökyüzü ya da bir film karesi.
Sanatçı olmasalar da sanatçı gibi yaşarlar. Sorularla. Yanıtını aldıkları bütün soruların, sorusunu sorarlar. Bütün kavramları, kendileri isimlendirirler. Ahlaksızdırlar. Sezdikleri her şeyi yaşarlar. Sürekli,sevinç ve keder içinde. Herkesin “yeter” dediği yerde, “yeni baştan” diyerek. Kırılgan, ama umarsız değillerdir.
Kendilerinden başka hiç kimseyi incitmeyi başaramadıkları için, bu dünyaya başarısız olmaya gelmişlerdir. “Tek savunmaları, savunmasızlık”tır. Kimseyi yargılamayı bilmezler. Hiç bir canlıyı öldüremez, zarar veremezler.
Öğretilerinde, “karşı koyma” sözcüğü yoktur. Bir çocuğun tek bir gözyaşına bile yaşamlarını vermeye hazır oldukları bu dünyaya, asla seyirci kalamadıkları için, çoğunlukla intihar ederler. 
Kendilerini merkeze koymayı asla beceremezler. Baş eğişleri çaresizlikle karıştırılır çoğu zaman. Ama kendilerinin ya da başkalarının onurunu korumak söz konusu olduğunda, ” Bir karadağ tabancası” gibi sakladıkları başkaldırılarını gün ışığına çıkarırlar. Başkaldırırlar, çünkü, salt duygu olarak yaşarlar.Baş kaldırırlar, çünkü, görev bilinci yerine sevgiyi koymuşlardır, ödünsüz ruhları başka türlü var olamadığı için.
İvan´ı anlar, Alyoşa´yı hisseder, Dimitri gibi yaşarlar ve arkalarında bir mor menekşe mutlaka bırakırlar;başkalarının acılarını sarsın diye. Onlar, bu dünyayı “düzeltmeye” gelmişlerdir. Umutsuzluktan yola çıktıklarını, daha çocukluklarında hissederler. Bize böylesine saf görünmeleri, çocukluklarını yaşatmaları değil, çocuk olmalarıdır. Kendinden başka rolü olmayan bir çocuk. Önünde diz çöktükleri tek şey mağara duvarına o resimleri çiziktiren insan elidir.
Bir gün, bir şarkıda, bir kokuda ya da aynada onlarla buluşursanız, ne olur kendinizi esirgemeyin.Bir an için bile olsa.
Çünkü onlar, “an” lara inanırlar ve o “an ” için yaşarlar.

alıntı....

tüylerim diken diken gözlerim dolu dolu okudum bu yazılanları.. Ancak bu kadar net anlatılabilirdi "anlatamadıklarım..."



3 Ağustos 2012 Cuma

Nazar etme senin de olur ! :)

Nedir en çok korktuğun şey ? Depremler felaketler kazalar mı? Yoksa karanlık yalnızlık kaybetmek mi? 
Bu soruya cevap verirken önce bir duruyor insan.. O anda aklına bir şey gelmiyor bile bazen.. Ama bilinçaltımızda öyle çok korku kodları var ki bunları dile getirmek aklımıza gelmese de bazen apansız dilimizden çıkıveriyor dışarı.. Sanki kendini göstermek ister gibi.. Fark et beni ve yok et artık der gibi !! 

Hiç şunları söylediğin oldu mu? 
Allah korusun !! Aman nazar değmesin !! 

Belki de en gizli en sinsi en büyük korkumuz "nazar değmesi" . Sahi nedir bu nazar mevzusu yüzyıllardır dilimize inançlarımıza yapışmış ? Hani neye inanıyorsak oluyordu ? Hani düşünce gücümüzle gelişiyordu olaylar.. Hani kaderimizi bizim seçimlerimiz belirliyordu. . . Neden kötü bir şeylerin olacağına dair inançları olur ki insanın? Bu korkaklık değildir de nedir? Hiç düşündün mü ? 

Kim demiş çok mutlusun diye nazar değer de mutluluğun bozulur diye? Sahi kim demiş çok mutlu olduğunda kesin sonu kötü biter diye? Her kim demişse çabuk çıksın dışarı !! O akıllı artık bizden değil ! Hayat seçimlerden ibaretse eğer "mutluluğun paylaştıkça çoğalacağına inanmayı" seçiyorum ben. Korktuğun şeylerin başına geldiğinin bilincindeyim ve korkularımı sorgulmayı seçiyorum. Bu kadar mı mutluluğa açız da kaybetmekten ölesiye korkarız? Neden ???? Arabesk bir toplumda yaşıyoruz evet ve yüzyıllardır duyguları düşünceleri sorgulamaları bastırılmış bir ırkın evlatlarıyız. Bilinçaltımıza milyonlarca hurafe ve batıl inanç yerleştirilmiş evet.. Hepsi seni daha iyi yönetebilmeleri için. Hepsi senin zaaflarından korkularından etinden sütünden daha iyi yararlanabilmek için. Fark et ! Neden bunları daha fazla sürdürerek sırtında onlarca ağarlıkla yaşamaya devam edesin ki ? Oysa hayat mucizelerle dolu.. Hayat mutluluklarla dolu.. İstersen.. Seçersen.. İnanırsan...
  
Hadi yakala kendini.. Fark et o en derinlere saklanmış sinsi korkularını.. Belki de başına gelmesini istemediğin onca şey bu yüzden olmuştur.. Kim bilir ? Üzgünüm ama senden başka hiç kimse.. Bir tek sen bilirsin içini...
Sen girebilirsin karanlık odalarına.. İşine gücüne dostlarına eğlenmeye gezmeye alışverişe harcadığın onlarca enerjinin bir kısmını kendin için harcamaya değmez mi? Dış sesi kesmeden iç ses duyulmaz.. Hazır mısın içindeki Sen'le buluşmaya? 

Neye inanırsan o olur. Nazar denen saçmalığa inanırsan evet üzgünüm o olur. En güzel anların başkalarının fesatlığı yüzünden haram olur.. Bu hayat senin ! Neden bir başkasının hayatı kötü gidiyor diye senin mutluluğuna gölge etsin ki? Bu kadar ucuz mu mutluluğun ? Yoksa onu gerçek anlamıyla haketmiyor musun ki böyle boktan bir sebeple kaybedesin? 

Düşün.. 
Korkma sadece beyin kasların biraz efor sarfedecek ama günün sonunda sen çok mutlu olacaksın.
Çünkü eminim mutlu olmayı en az benim kadar hakediyorsun..

Sonsuz ve tanımsız sevgimle..

Dml 
03.08.12

19 Şubat 2012 Pazar

Neye İnanıyorsun ??

Neye inanırsan o olur...
Bu hayatın matematiği bu kadar basit işte. Yaydığın enerjinin, madde formunda tezahür edişini yaşarsın her zaman. Bu kadar basit...
Ama anlamak neden bu kadar zor bilmiyorum :)  Unutturulduğumuz için olabilir mi? Kutupluluk dünyasındayız. Her şey ikilemlerden ibaret.. İyi kötü, güzel çirkin, mutlu mutsuz vb..
E haliyle kafamızın karışması çok doğal değil mi?
Ama hepimizin söylediği şu sihirli söze dikkat etmeni istiyorum. NEYE İNANIRSAN O OLUR..
 Sahi neye inanıyorsun? Bilinçli bilinçsiz inanç sisteminde neler kayıtlı? Kendi yaratıcı gücüne inanıyor musun mesela? Yada cenneti bu dünyada yaşayabileceğine? Çok spritüel olmasın hadi peki insanların dürüst olduğuna inanıyor musun? Herkesin güvenilir olduğuna? Her birimizin özünde çok iyi olduğumuza ? Yardımsever, eğlenceli, saygılı, anlayışlı.. ??
 Biliyorum biliyorum Herkes güvenilir değildir di mi ? Herkese güvenilmez di mi ?
Cevap yine çok basit : Neye inanırsan o olur..
Hadi  canım şimdi ortada gerçek örneklerle bazı insanların dolandırıcı yalancı olduğunu biliyoruz nasıl onlara inanalım?? Herkese inanırsak ooohooooo yetmemiş gibi bizi kandırmaları Yok arkadaşım ben kimseye güvenmem bu hayatta Eşşeğimi sağlam kazığa bağlarım! mı diyorsun ?
:)
Böyle yaparak nasıl bir kontrat imzaladığının farkında mısın?
İnsanlara güven olmaz = güvenilmez insanlar vardır = Güvenilmeyecek insanların varlığına inanıyorum.

Sonra gelsin yalanlar dolanlar ihanetler aldatmalar hayal kırıklığı...

-Vay efendim benim günahım neydi de bu insanlara rastladım! Mahfettiler beni..Ömrümü yediler Haram olsun verdiğim emekler!!!

- e ama onların varlığına sen inandın! Onları yaşamına sen kabul ettin.. Neden sonsuz olasılık içinden bu kişilere rastladın sanıyorsun?
 çünkü sen daha bilincinde bile değilken, Annenden babandan ailenden komşundan öğretmeninden bakkal amcandan bunları öğrendin. Öğretildin..

Değil mi ki ego kodlarımız ortalama 0-5 yaş arasında oluşuyor... Sonra başlıyoruz onun ekmeğini yemeğe...
O zaman bütün bu başına gelenler çekirdek inanç sisteminden kaynaklanıyor olabilir mi? Hiç DÜŞÜNDÜN mü?

Hadi sorgula nelere inandığını..

Hadi tanımla yeniden kavramları..

İnsanlar nedir yaz yeniden güncelle kayıtlarını..

 Erkekler kimdir? Kadınlar kimdir?

Ben başlıyım mı?

İnsanların güvenilir varlıklar olduğuna inanıyorum.. Güvenilir insanlarla bu hayatı paylaştığıma inanıyorum.. Güvenilir insanları mıknatıs gibi çektiğime inanıyorum.. Kadın demek asalet demek, zerafet demek, anaçlık demek, yardım etmek demek, güzellik demek, saflık demek.. Erkek demek güç demek, koruyuculuk demek, güven demek.. Çünkü ben güvenilirim.. Çünkü ben sadığım.. Çünkü ben yardım severim.. Çünkü ben sevgiyim..Ben demek bir başka sen demek.. Hepimiz Bir değil miyiz zaten.. Her ne yüzünü yansıtıyorsan dünyaya ben biliyorum ki özümüzde zaten biriz.. Neyi deneyimlemek istiyorsan saygı duyuyorum sana.. Ve bana benzerlerle yola devam etmeyi seçiyorum.. Aşka Dostlukla Paylaşımla Sevgiyle..Bilgelikle...

İnançlarınızın İsteklerinizle uyuşması dileğimle

Dml
19.02.12

3 Şubat 2012 Cuma

Ah bu başıma gelenler !!!


  Bazen hayatımızda yapamadıklarımız için geçerli bir nedenimiz olmadığında başkalarına atarız topu.. O şöyleydi.. Bu böyleydi.. Onun yüzünden ! Sitem ederiz.. Yaşadığımız hayal kırıklığını maduriyeti anlatırız bol bol. Ki aman kimseler görmesin anlamasın güçsüzlüğümüzü. Zayıflığımızı örtmek için topu karşı tarafa atarken bu sefer kendimizi "kurban" durumuna soktuğumuzu hiç düşünmeyiz. E hani beceriksizliğimiz gözükmesin diye kılıf buluyorduk hikayemize? Olaylar böyle gelişti çünkü o veya bu sana şunu şunu yaptı anladık ok, peki şimdi sana acısam üzülsem haline daha mı mutlu olacaksın?

 Sahiden bu kadar madur musun? Bu kadar mı haksızlığa uğradın? Sana bunu nasıl yaparlar? İnsanlar seni hep böyle hayal kırıklığına mı uğratır? Ahh canımmm kıyamam sanaa.. Sen bunu hakedecek ne yaptın? Neden böyle bir şeyi çektin kendine? Neyin bedelini ödüyorsun? diye sormak lazım böylelerine.. Belki sıkışınca ağzımızdan çıkıverir güçşüzlüğümüz, korkaklığımız.. Ve çıkınca rahatlar içimiz, aslında o kadar büyütülecek bir şey olmadığını görmüş oluruz?

  Başına gelen her neyse, sen sen ol ki sakın o kızgınlık ve kırgınlıkla kimseyi ateşe verme! Bunu daha önce de söylemiştim 'kızdığında kırıldığında' Dilini Tut ! Diğerlerine Enerjini sarfetme ! Tüm bunların sorumlusu SENSİN.. Suçlusun demiyorum bak kendini suçlu hissetmeni istemiyorum senden! Sadece sorumluluğu alacak kadar gözünü açmanı diliyorum.. Çünkü burası bir ilizyon alanı ve başımıza gelen herşey kendi yaydığımız enerjinin inançlarımızın madde formunda tezahür etmiş hali.. Hatırla dostum hatırla.. Korkulacak bir şey yok.. Kaçılacak bir şey yok.. Sen her halinle Tanrının bir parçasısın.. Kimin haddine düşmüş seni aşağılamak yargılamak suçlamak ? Ağzı boş olan, gönlü kör olan varsın konuşsun istediği kadar. Sen boş ver onları, sadece içindeki sesi dinle ve sadece aynada gördüğün gözlere iyice bak.. Hata da yapsan yanlış da yapsan düşsen de kalksan da BU HAYAT SENİN... Her an değiştirebilir her an yenileyebilir harikalar yaratabilirsin..

Hatırlaman dileğimle...
Dml


03-02-12

20 Ocak 2012 Cuma

Sen koca bir yalancısın!

Nedir bu sevilme isteği?
Bu kadar mı açız? Bu kadar mı ihtiyacımız var? Lafa gelince hepimiz deriz " Benim kimseye ihtiyacım yok!" diye.. E peki sorarım sana yaptığın onca şey niçin? İnsanlara yardım etmek, kırmamaya çalışmak, yanlış anlaşılmamaya dikkat etmek.. Özel günlerde yanlarında olmaya çalışmak.. Onları gerçekten özel hissettirmeye gayret etmek.. Kırılsakta, üzülsekte, "boşver insanlık bende kalsın" durumları... Bu kadar özveri bu kadar dikkat niye? Gerçekten etrafınızdakiler mutlu olsun diye mi? Gerçek amacınız onları mutlu etmek mi? Yoksa insanlık sizde mi kalsın hakikaten? Yoksa size bu mu yakışır?
Nedir bu size yakıştırılanlar? İyi olmak Doğru olmak ?? İstenen, aranılan, takdir edilen yani onaylanan sıfatları elde ettiğimizde ne oluyor peki?

Aaa ne kadar iyi bir insansın!!
Süper bir dostsun kankasın cansın kardeşsin !!
Oooooo  adamsın!
Seni sevmeyen ölsün!
Senin gibi biri nasıl sevilmez Allahaşkına !!

Hey yavrum heyy kaptın yine övgüleri şimdi için rahatladı mı? Şimdi sevgiyi hakettiğini yeterince ispat ettin mi? Bu kadar iyi olduğuna göre hiç kırılmıyorsun demektir.. Bu kadar doğru bir insanı kim üzebilir? Ahh tabii yaa kıskananlar değil mi ? (: Evet kıskançlık denilen illet insanoğlunun kimyasında var.. Kendisiyle yüzleşemeyenlerin yakasına yapışır bu illet.. Ama senin üzülmenden bahsediyorum...
Bu kadar iyisin Bu kadar doğrusun.. Peki neden hala eksiklikler var.. Neden istediğin gibi bir hayat sürmüyorsun hala ? Neden kalbini kıranlarla karşılaşıyorsun hala?  İyilerin kaderi üzülmek midir ? Hakkı bu mudur? Söyle şimdi bunu mu hakediyorsun?

  Farkındaysan hep sorular soruyorum sana ...
Ahkam kesmek başkalarına kalsın.. Ben soru sorayım Sen bul cevabı.. Senin yolun ne de olsa.. Ve en nihayet senin seçimlerinden ibaret hayatın.

 Ben keşfettim içimdeki iyiliğin ana sebebini.. Ben yüzleştim kendimle... Asıl sevmem gerekeni bulmak için, yaşadığım onca üzüntüye onca hayal kırıklığına kalp kırıklığına teşekkürler ediyorum bugün.. Ben Ben'imle buluştum çok şükür.. Herşey O'na ulaşmak içindi.. Koşulsuz sevgi anca Ona ulaşılınca olabilirmiş meğer.. Yoksa beklentilerden kendini alamıyor insan... İstediği kadar beylik laflar etsin :)
 Şimdi insanları sevmek daha hafif.. Daha rahat.. Daha keyifli.. İster iyi olayım gözünde ister kötü... Tanrıyı bile bgn hala inkar edenler varken.. Ataturk'ü bile karalayıp sevmeyenler varken, benimi herkes sevecek ?
Bu iş denge meselesi değil mi zaten? Kendisiyle yüzleşen  kurtuluyor vicdan yüklerinden.. Tabulardann.. Farket !! Hepsi sana öğretildi, bastırıldı! Senden sürekli en iyisi olman bekleniyor.. Anca böyle sevilirsin böyle takdir edilirsin, deniliyor.. Yalaaaan! Sen her halinle Tanrının harukulade bir parçasısın.. Ne olursan ol! kim olursan ol! Seninle tanışmayabiliriz.. Seninle yollarımızı ayırmış olabiliriz! Seninle yan yana olmayabiliriz.. Ama her kim olursan ol, biz Bir'iz dostum.. İyi kötü doğru yanlış yararlı yaramaz ahlaklı ahlaksızz... hepsi bir ilizyon! Hatırla bu bir oyun.. Yanında olsam da olmasam da seni çok seviyorum... Bizi seviyorum..
Oyun içinde oyunlara çok kaptırmadan uyanman ve tüm gerçekliği ile dünyada olmanın tadını çıkarman dileğimle...
Dml
20.01.2012











11 Ocak 2012 Çarşamba

Misafir var..

  Tanrı bir günlüğüne bedeninde olsaydı, senin gözlerinle yaşamını gözleseydi.. Tam bir gün nereye gidersen yanında gelseydi, yaptığın işleri konuştuğun kişileri gözlemleseydi... Onu nasıl ağarlardın?

 Hani evimize gelen misafir gibi düşün, ona hayatını nasıl sunardın? Yorgun, yıpranmış, dertli, sıkıntılı ??
yada mutlu, keyifli, huzurlu? Düşün ki yeri göğü o yaratmış.. Düşün ki her şeyi en mükemmel haliyle var etmiş.. Şimdi ona ait olanı kendi bedeninden nasıl göstermeyi planlıyorsun? Kendi bedenin bile emanetken, ona nasıl sahip çıktığını anlatmak için bir planın var mı?

   Evet biliyorum O zaten herşeyi görüyor.. Evet O herşeyin zaten farkında.. Ve evet O içimizde...

 Bugün bütün dinlerin ve tüm bilimsel çalışmaların sonucu aynı yerde buluşuyor! "Birlik" ..
Dinler Bir'likten bahsediyor, Bilim adamları Hepimizin birbirimize bağlı enerjiden oluştuğumuzu anlatıyor..
İster Tanrı de, ister Allah, ister enerji, ister yaradan... hepsi aynı yere çıkıyor... Tüm bilgiler o gücün içimizde olduğunu gösteriyor.. Öyleyse neden bunu sıklıkla unutuyoruz ? Ben ki bu konularla hemen hemen her gün ilgilenirken, kendimi geliştirmeye, gücümü daha çok farketmeye çalışırken sıklıkla unutuyorum..
Dün duş alırken kendi kendime şükür egzersizleri yapmaya başladım.Şarkı söyler gibi full enerji halinde kendi motivasyonumu yükseltiyordum.. Hani şu 5-6 yaşlarındaki küçük kızın banyo aynası karşısında yaptığı egzersizler gibi :) Sevdiğim şeyleri bir bir sıraladım.. Söyledikçe daha çok söyleyesim geldi..

 Ve birden şu soru çıktı ağzımdan: Tanrım benden memnun musun?

 Durdum ve bunu düşünmeye başladım.. Saçımı kurularken, otururken, yürürken ve evet bugün çalışırken... Madem O'nun insan formundaki bir yansımasıyım.. O'ndan bir parçayım...
 Öyleyse O'nu nasıl temsil ediyorum? Hangi yüzünü yaşatıyorum? Mutlu ? Başarılı ? Eğlenceli ? Yenilikçi ? Hüzünlü ? Karamsar ? Dertli ? ... Öyle ya buraya niçin gelmiştim ? İnsan bedeninden öte varlıklarsak eğer buraya gelmeyi Damla olmayı niçin istemiştim ? Onu hangi hallerde yaşatmalıydım.. Sahip olduğum dünya yaşamında neler yaparak Onu onurlandırabilirdim ? Ve daha nice sorular ...
 Ben cevaplarımı oluştururken, size de hatırlatmak istedim.
 Siz hangi yüzüsünüz Tanrı'nın ? Onu nasıl temsil ediyorsunuz bu alemde ?