8 Ağustos 2012 Çarşamba

Hayata sığamayanlardan mısın sende ?




HAYATA SIĞAMAYANLAR

Onlarla karşılaştığınızda garip, kozmik bir ışık sarar sizi. Neden etkilendiğinizi bilemezsiniz. Yüzleri bir bütündür. Her parça diğerini amansız bir biçimde tamamlar.
Farklılıklarını kader gibi taşıyan bu insanlara tepkiniz, önce hayranlık, sonra öfke, daha sonra çığlık çığlığa kaçma isteğidir. Şaşırmazlar, sizin gibileri çok görmüşlerdir. Onlarla yaşamanın zor olduğunu iyi bilirler. Çünkü, bu dünyaya herhangi bir rolü oynamaya değil, hayatın kendisi olmaya gelmişlerdir.
İnsanlar, sık sık o büyük acılarını anlatmak için onları arar. Dinlemesini iyi bilirler. Kendi yaşamları sanki yoktur. Soluk soluğa başkalarının yaşamlarında koşarlar. Kendilerini doruklarda, yalnızca doruklarda tüketirler. Kişilikleri yoktur. Kişiliğin, kişiliksizlik olduğu bilincindedirler. Bu nedenle onları,sevdiğiniz her şeye benzetebilirsiniz; anne, sevgili, gökyüzü ya da bir film karesi.
Sanatçı olmasalar da sanatçı gibi yaşarlar. Sorularla. Yanıtını aldıkları bütün soruların, sorusunu sorarlar. Bütün kavramları, kendileri isimlendirirler. Ahlaksızdırlar. Sezdikleri her şeyi yaşarlar. Sürekli,sevinç ve keder içinde. Herkesin “yeter” dediği yerde, “yeni baştan” diyerek. Kırılgan, ama umarsız değillerdir.
Kendilerinden başka hiç kimseyi incitmeyi başaramadıkları için, bu dünyaya başarısız olmaya gelmişlerdir. “Tek savunmaları, savunmasızlık”tır. Kimseyi yargılamayı bilmezler. Hiç bir canlıyı öldüremez, zarar veremezler.
Öğretilerinde, “karşı koyma” sözcüğü yoktur. Bir çocuğun tek bir gözyaşına bile yaşamlarını vermeye hazır oldukları bu dünyaya, asla seyirci kalamadıkları için, çoğunlukla intihar ederler. 
Kendilerini merkeze koymayı asla beceremezler. Baş eğişleri çaresizlikle karıştırılır çoğu zaman. Ama kendilerinin ya da başkalarının onurunu korumak söz konusu olduğunda, ” Bir karadağ tabancası” gibi sakladıkları başkaldırılarını gün ışığına çıkarırlar. Başkaldırırlar, çünkü, salt duygu olarak yaşarlar.Baş kaldırırlar, çünkü, görev bilinci yerine sevgiyi koymuşlardır, ödünsüz ruhları başka türlü var olamadığı için.
İvan´ı anlar, Alyoşa´yı hisseder, Dimitri gibi yaşarlar ve arkalarında bir mor menekşe mutlaka bırakırlar;başkalarının acılarını sarsın diye. Onlar, bu dünyayı “düzeltmeye” gelmişlerdir. Umutsuzluktan yola çıktıklarını, daha çocukluklarında hissederler. Bize böylesine saf görünmeleri, çocukluklarını yaşatmaları değil, çocuk olmalarıdır. Kendinden başka rolü olmayan bir çocuk. Önünde diz çöktükleri tek şey mağara duvarına o resimleri çiziktiren insan elidir.
Bir gün, bir şarkıda, bir kokuda ya da aynada onlarla buluşursanız, ne olur kendinizi esirgemeyin.Bir an için bile olsa.
Çünkü onlar, “an” lara inanırlar ve o “an ” için yaşarlar.

alıntı....

tüylerim diken diken gözlerim dolu dolu okudum bu yazılanları.. Ancak bu kadar net anlatılabilirdi "anlatamadıklarım..."



3 Ağustos 2012 Cuma

Nazar etme senin de olur ! :)

Nedir en çok korktuğun şey ? Depremler felaketler kazalar mı? Yoksa karanlık yalnızlık kaybetmek mi? 
Bu soruya cevap verirken önce bir duruyor insan.. O anda aklına bir şey gelmiyor bile bazen.. Ama bilinçaltımızda öyle çok korku kodları var ki bunları dile getirmek aklımıza gelmese de bazen apansız dilimizden çıkıveriyor dışarı.. Sanki kendini göstermek ister gibi.. Fark et beni ve yok et artık der gibi !! 

Hiç şunları söylediğin oldu mu? 
Allah korusun !! Aman nazar değmesin !! 

Belki de en gizli en sinsi en büyük korkumuz "nazar değmesi" . Sahi nedir bu nazar mevzusu yüzyıllardır dilimize inançlarımıza yapışmış ? Hani neye inanıyorsak oluyordu ? Hani düşünce gücümüzle gelişiyordu olaylar.. Hani kaderimizi bizim seçimlerimiz belirliyordu. . . Neden kötü bir şeylerin olacağına dair inançları olur ki insanın? Bu korkaklık değildir de nedir? Hiç düşündün mü ? 

Kim demiş çok mutlusun diye nazar değer de mutluluğun bozulur diye? Sahi kim demiş çok mutlu olduğunda kesin sonu kötü biter diye? Her kim demişse çabuk çıksın dışarı !! O akıllı artık bizden değil ! Hayat seçimlerden ibaretse eğer "mutluluğun paylaştıkça çoğalacağına inanmayı" seçiyorum ben. Korktuğun şeylerin başına geldiğinin bilincindeyim ve korkularımı sorgulmayı seçiyorum. Bu kadar mı mutluluğa açız da kaybetmekten ölesiye korkarız? Neden ???? Arabesk bir toplumda yaşıyoruz evet ve yüzyıllardır duyguları düşünceleri sorgulamaları bastırılmış bir ırkın evlatlarıyız. Bilinçaltımıza milyonlarca hurafe ve batıl inanç yerleştirilmiş evet.. Hepsi seni daha iyi yönetebilmeleri için. Hepsi senin zaaflarından korkularından etinden sütünden daha iyi yararlanabilmek için. Fark et ! Neden bunları daha fazla sürdürerek sırtında onlarca ağarlıkla yaşamaya devam edesin ki ? Oysa hayat mucizelerle dolu.. Hayat mutluluklarla dolu.. İstersen.. Seçersen.. İnanırsan...
  
Hadi yakala kendini.. Fark et o en derinlere saklanmış sinsi korkularını.. Belki de başına gelmesini istemediğin onca şey bu yüzden olmuştur.. Kim bilir ? Üzgünüm ama senden başka hiç kimse.. Bir tek sen bilirsin içini...
Sen girebilirsin karanlık odalarına.. İşine gücüne dostlarına eğlenmeye gezmeye alışverişe harcadığın onlarca enerjinin bir kısmını kendin için harcamaya değmez mi? Dış sesi kesmeden iç ses duyulmaz.. Hazır mısın içindeki Sen'le buluşmaya? 

Neye inanırsan o olur. Nazar denen saçmalığa inanırsan evet üzgünüm o olur. En güzel anların başkalarının fesatlığı yüzünden haram olur.. Bu hayat senin ! Neden bir başkasının hayatı kötü gidiyor diye senin mutluluğuna gölge etsin ki? Bu kadar ucuz mu mutluluğun ? Yoksa onu gerçek anlamıyla haketmiyor musun ki böyle boktan bir sebeple kaybedesin? 

Düşün.. 
Korkma sadece beyin kasların biraz efor sarfedecek ama günün sonunda sen çok mutlu olacaksın.
Çünkü eminim mutlu olmayı en az benim kadar hakediyorsun..

Sonsuz ve tanımsız sevgimle..

Dml 
03.08.12